Bugün biraz gerilere gidelim. Yani çocukluğunuza. Evet, gidin gidin gidin… Nereye vardınız? Salçalı ekmek mi? Azıcık ileriye gidin şimdi. Hah geldik. Anneniz mutfakta yemek yapıyor. Ne mi yapıyor? Yumurta kızartıyor. Siz de kaptırmış onu izliyorsunuz. Aslında her şey beklediğiniz gibi başlıyor önce. Yumurtalar bir kaseye kırılıyor. Sonra çatal yardımıyla güzelce çırpılmaya başlanıyor. Çırpma işlemi tam bitmemişken tava çıkıyor sahneye ve ocağın üstünde yerini alıyor. Şimdi beklediğiniz şey yağın tavaya dökülmesi. Evet dökülmesi çünkü o güne kadar hep sıvı yağ görmüşsünüz. Bu da haliyle sizi bütün yağlar sıvıdır gibi bir önermeye götürmüş. Derken anneniz dolaptan hafif sarımsı ama yine de beyaz diye tabir edilecek bir kalıp çıkarıyor. Kaşıkla o beyazlıktan bir parça alıp tavaya atıyor. Düşündüklerini ve aklınıza takılanları içinize atıp mutfaktan ayrılıyorsunuz. Akşam yemeğinde ise önünüze konan yumurtadan ilginç bir şekilde süt kokusu geliyor. Ses etmiyorsunuz yine. Ertesi akşam aynı şey pilavda başınıza geliyor. Pilavda bir süt kokusu… Dayanamayıp soruyorsunuz ve tereyağıyla o zaman tanışıyorsunuz. Tesadüfe bakın ki Beslendik’in bugünkü konuğu tereyağı. Sizi bekletmeyelim öyleyse.
İlk önce bu tereyağının tarihine bir göz atalım. Nereden çıktığını görmek için yaklaşık 10.000 yıl önceye gitmek lazım. İlk yazılı referans ise 4.500 yaşında bir kireç taşı tablet. Bu tablette tereyağının yapılışına dair illüstrasyonlara da rastlanmış. Tabi ilk ortaya çıktığında çok değerli olduğundan sadece seremonilerde filan kullanılmış. Bugün Tibet ve Hindistan’da hala kullanılmaktadır. Nasıl kullanılmış biliyor musunuz? Krem olarak. Yani cildi güzelleştirdiği düşünülüyordu. Bu ilk değil ama. Daha önce Yunanlar ve Romalılar saçın ve cildin daha parlak olması için ciltlerine sürmüşler. Tüm bu tarihinden sonra geldik faydalarına. Tereyağının %80’i gerçek yağdır. Kalanının ise büyük çoğunluğu sudur. Basitçe süt yağından yapıldığı için protein ve karbonhidratlardan arındırılmıştır ve 400’den fazla yağ asidi içerir. Tereyağı en çok A vitamini içerir. Göz sağlığı için önemlidir. Sütten yapıldığı için D vitamini de içerir. Ayrıca E, B12 ve K2 vitaminlerini de barındırır. Mineral olarak ise manganez, krom, çinko, bakır, iyot ve selenyum içerir. Yalnız bu vitaminleri ve mineralleri içeriyor diye tereyağını fazla tüketmek doğru değildir. Tereyağının büyük çoğunluğunu doymuş yağ asitleri oluşturur ve bu yağ asitleri LDL diye tabir edilen kötü kolesterol partiküllerini büyüterek kalp ve damar sağılığını olumsuz etkilemektedir. Bu çok önemlidir çünkü kardiyovasküler hastalıklar modern toplumda en çok ölüm sebebidir. Ama çok tüketilmediğinde kardiyovaküler sisteme bir zarar vermez. Bunu araştıran bir çok çalışma başarısız olmuştur. Göründüğü gibi her şey kararında olmalıdır. Ve buna tereyağı da dahildir.
Sıra geldi tereyağının yapım aşamalarını anlatmaya. Bildiğiniz gibi geleneksel yayık yönteminde süt dinlendirilir, mayalandırılarak olgunlaştırılır ve soğuk suyla çalkalanır. Tabi artık yeni teknoloji yayık makineleri ile süreç çok daha hızlı ilerliyor. Temel olarak iki çeşit tereyağı üretiliyor. Tuzlu ve tuzsuz. Tuzsuz olan tereyağının ilk ve en doğal hali. Tuzlu olana nispeten daha az dayanıyor. Ben hazır kullanmak istemiyorum derseniz evde de yapabilirsiniz. Ev yapımı yoğurdunuz ve bir cam kavanozunuz varsa bu işlem sizin için kolay olacaktır. Yoğurdun üzerinde biriken kaymakları cam kavanozun içine koyun. Üzerine de soğuk su ekleyin. En az 4 parmak kadar boşluk bırakın. Ardından ağzını sıkıca kapatın ve çalkalamaya başlayın. 15 dakikanın sonunda yağlar üzerinde toplanmaya başlayacaktır. Ardından içine birkaç küp buz ekleyin ve birkaç dakika daha çalkalayın. Karışımı bir tülbetten geçirerek süzdürün. Üzerinde kalan güzellik ev yapımı tereyağınız olacaktır. Uygun koşullarda dolapta da bekletebilirsiniz. Aslında bu kadar basit. Yani markalara mahkum değilsiniz.