İnsan ne için yer? Tabi ki enerjisi olsun diye. Peki başka? Sağlıklı olsun diye. Sadece bunlar mı? Hayır. Önceki yazımda da bahsettiğim gibi doğru kullanıldığında bir tedaviye bile dönüşebiliyor beslenme (bkz: Gerson terapi). Aynı zamanda hastalıkların oluşmasına karşı alabileceğimiz en iyi tedbir doğru beslenmektir. Yani insanoğlu bunun henüz farkında olup gereğini uygulamasa da beslenme, doğru bir şekilde uygulandığı zaman insanoğlunun hayata karşı kullanabileceği en güçlü silahtır. Hayat sürprizlerle dolu evet. Çoğu da tatsız. Ama doğru beslenerek bu sürprizleri savuşturmak mümkün. Hiç hasta olmazsınız demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Sonuçta bazı hastalıklar genetik geçişli. Ama güçlü bir bağışıklık sistemi bir sürü mikroorganizmayı alt eder ve bizi korur. Eğer hastalık gelişmişse bir kere, semptomların ortaya çıkmasını önler. Bugünkü yazım “Dosyaları Açıyoruz” serisinin bir diğer elemanı olacak. Biliyorsunuz ilki tiroid ile beslenme ilişkisi üzerineydi. Lafı uzatmadan karaciğer hastalıklarında beslenmeye başlayalım ama önce şu karaciğer hastalıkları neymiş bi bakalım.
İlk önce toplum arasında sıkça “sarılık” olarak telaffuz edilen hepatitten başlayalım. Hepatit, genel olarak karaciğer hücrelerinin hasarına sebep olan inflamatuar yani yangılı bir hastalıktır. Sıklıkla da virüsler ile bulaşır ve virüslere göre de isim alır. Hepatit A ,B ,C, D ve çok bilmesek de E vardır. Hepatit A genelde dışkı ile bulaşmış maddelerin yenilmesiyle ortaya çıkar. Bunun için diyoruz yemek yediğiniz yerlerin mutfakları çok temiz olmasına dikkat edin diye. Zaman zaman çiğ olarak tüketilen kabuklu deniz ürünleri de bu hastalıktan sorumlu olabilir. Sadece insan dışkısı değil yani. Hepatit B sadece kan ve kan ürünleri ile bulaştığı için Hepatit A kadar kolay bulaşmaz. Hepatit C, kan transfüzyonları sonrasında gelişen hepatitlerin %80’inden sorumludur. Aynı enjektörü kullanan uyuşturucu bağımlıları arasında sık görülür. Hepatit D ise sadece hepatit B virüsü taşıyanlarda ortaya çıkar ve tabloyu ağırlaştırır. Hepatit E ise hepatit A virüsü gibi salgınlara neden olur ve az gelişmi
ş ülkelerde görülür. Karaciğer ile ilgili en çok duyduğumuz hastalıklardan biri de sirozdur. Bir karaciğer hücresi genelde beslenmeye bağlı olarak zehirlenir ya da ölürse bu hücre bağışıklık sistemi tarafından düşman kabul edilerek antikor üretilerek öldürülür. Öldürülen hücre yerine bağ dokusu oluşturulur. Bu bağ dokunun hücreleri ve damarları sıkıştırmasıyla karaciğer beslenemez ve oksijenlenemez. Sonuç olarak bağ doku karaciğeri tüketir ve buna da siroz denir. Şimdi geç de olsa hastalıkları tanımladık. Demek ki beslenmeye geçebiliriz.
HEPATİTLERDE BESLENME
Hepatit tedavisinde beslenme önemli bir rol oynamaktadır. Karaciğerimiz vücudumuza giren protein gibi besin ögelerini ayrıştırdığı için karaciğerimizi yormamak diyetimizin esas amacıdır. Sülfür içerikli besinler (soğan, sarımsak, lahana, brokoli, kekik, zencefil) tüketilmelidir. Ancak hepatit hastalarında iştahsızlık gibi rahatsızlıklar olabileceğinden kokuyu baskılamak için doğru pişirme yöntemi ve gerekiyorsa baharatlar kullanılmalıdır. Uzun süre aç kalınmamalı bu yüzden günde 5-6 kere az az beslenilmelidir. Lif içeriği yüksek sebze ve meyveler tercih edilirken protein alımı karaciğeri çok yoracağından protein alımı sınırlandırılmalıdır. Özellikle A vitamini olmak üzere hiçbir vitamin ve mineral çok fazla alınmamalıdır. Hayvansal proteinlerden ziyade bitkisel proteinler tercih edilmelidir. Sigara, alkol ve işlenmiş gıdalardan uzak durulup her gün egzersiz yapılmalıdır.
SİROZDA BESLENME
Sirozda beslenme ise hepatitteki gibidir. Ama aynı değildir. Mesela sirozda günlük protein alımı 1 g/kg olarak belirlenmelidir. Günlük em-nerji alımı ise 35-38 kkal/kg sınırlarında olmalıdır. Her karaciğer hastalığında olduğu gibi alkolden ve sigaradan uzak durulmalı. Yine bitkisel proteinler tercih edilmelidir. Bir de dallanmış yağ asitleri eklenmelidir diyete.
Sirozun bir türü olan Wilson sirozuna da değinmem gerekir diye düşündüm. Bakırın beyinde ve karaciğerde birikmesiyle oluşan genetik bir hastalıktır Wilson sirozu. Göz bebeğinin çevresinde oluşan kayser-fleischer halkası ile karakterizedir. Burda beslenme ilkelerine ek olarak fazla bakır alınımı önlenir ve bazı ilaçlarla bakırın birikmesi önlenir.
KARACİĞER YAĞLANMASINDA BESLENME
Toplumun büyük çoğunluğunun beslenme alışkanlıklarından ötürü sahip olduğu bir hastalıktır. Sakatat etleri, yağlı etler, tavuk derisi ve hatta yumurta gibi hayvansal yağ içeriği ve kolesterolü yüksek besinlerden uzak durulmalıdır. Meyve sebze tüketimi arttırılmalıdır. Özellikle antioksidan olanların. Kahvaltıda düzenli olarak 1-2 tatlı kaşığı bal tüketimi sizin şeker alımınız için yeterli olacaktır. Fazlasından kaçınınız. Alkolden uzak durmanız gerektiğini söylemiyorum bile.