Beslenme üzerine konuşmak çok popüler oldu. Türlü türlü formatta televizyon programlarının tek bir amacı var; beslenme hakkında konuşarak insanların izlemesini sağlamak. Sadece televizyonlar değil. Sosyal medya diyetisyenlerle doldu bir anda. Reklam amaçlı olanlar da var ama iş resmen ticarete dökülmüş durumda. İnternet üzerinden hiç görüşmeden diyetler yazılıp çizilmeye başlandı biliyorsunuz. Olay tamamen banka hesapları üzerinden dönüyor. Beslenme konusunu reyting ve reklam malzemesi olacak kadar küçük bir konu değildir. Çünkü her şeyin başında diyetler kişisel olmalıdır. Yani kişiye özgü. İnsan beslenmesi birçok faktöre bağlıdır. Ekonomik durumunuza, sosyal yaşantınıza, kişisel özelliklerinize ve daha birçok şeye bağlıdır. Hatta genlerinize bile bağlıdır beslenmeniz. Bu kadar etken olmasına rağmen tek tip bir diyet uygulanabilir mi insanlara? Uygulanamaz. Ama medya bir kitle iletişim aracıdır. İşte bu yüzden beslenmenin medyanın konusu olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bugün medyada sıkça medyatik insanlar tarafından anlatılan bir konuyu açıklamak istiyorum sizlere. “Herkes yanlış biliyor, doğrusunu benden öğrenin” falan demiyorum kimseye, diyemem de zaten. Ama konu ile ilgili araştırma yapan insanlara bir alternatif daha oluşturmak amacım. Herkes hazırsa buyurun başlayalım: Tiroid hastalıklarında beslenme.
ÖNCELİKLE TİROİD BEZİ NEDİR, NEREDEDİR?
Tiroid bezi boynumuzun ön kısmında, halk arasında Adem elması denilen kıkırdağın hemen altında bulunan bir endokrin bezidir. Kelebek şeklinde bir yapısı vardır. Sağ ve sol bölümleri kanat edasıyla sarmıştır nefes borusunu. Kelebeğe benzer yapısından anlayacağınız üzere vücudumuza oranla küçüktür. Ama işlevlerini hiç küçümseyemeyiz. Triodotironin (T3) ve tiroksin (T4) adlı iki hormon üretir. Bu hormonlar kısaca metabolizma diyebileceğimiz enerjiyi kullanma ve depolama işlerinde görev alır.
HİPOTİROİDİ
Yukarıda bahsettiğim bezin az çalışması yani daha az hormon salgılamasına hipotiroidi denir. “Hipo kelime olarak az bulunan ya da noksan anlamına gelmektedir. Bu hormonların az olması metabolizmanın da yavaş olması anlamına gelir. O yüzden de hipotiroidinin belirtileri arasında halsizlik, yorgunluk, soğuğa tahammülsüzlük, titreme, kilo artışı, az terleme, şişkinlik ve saç dökülmesi gibi semptomlar sayılabilir. Tiroid bezinin bu hormonları üretebilmesi için bir ham maddeye ihtiyacı vardır. Bu ham maddenin en önemli bileşenlerinden biri iyottur. Dolayısıyla beslenmenin de kilit noktası iyottur. İyot doğal olarak en çok deniz mahsüllerinde bulunuyor. Ayrıca Türkiye’de tuz üretiminde yıllardır bir zenginleştirme söz konusu. Kullanılacaksa iyotlu tuz kullanılmasında fayda var tabi. Ama dikkat edin, bi de hipertansiyonla uğraşmayın. Spor, hipotiroidide olmazsa olmaz. Çünkü stres tiroidi olumsuz etkiliyor ve spor stres atmak için çok faydalı bir yol. Hipotiroidide iyot kadar E vitamini ve selenyum da önemlidir. E vitamini iyotun emilimini arttırarak destek sağlar. E vitamini de balık, kuru yemişler, yumurta, mantar ve tam tahıllarda bulunur.Balığın iki tane çok önemli etkisini saydık. Ama bir de üçüncüsü var. Omega-3 yağ asitlerinin tiroid üzerine olumlu etkileri saptanmıştır ki bunlar da balıkta mevcuttur.
HİPERTİROİDİ
Bir şeyin azı tanımlıysa çoğu da tanımlıdır. Vücudumuzda işler böyle yürür. Hipertiroidi de tiroid bezinin çok çalışmasından kaynaklı bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığın belirtileri arasında çarpıntı, aşırı terleme, kilo kaybı ve kaslarda zayıflık sayılabilir. Burada da tiroid bezi çok fazla ham maddeye yani iyota sahiptir. Bu da demek ki iyottan uzak durmalıyız diyetimizde. Türkiye’de iyotsuz tuz bulmak da kolaydır. Tek yapmanız gereken etiketleri okumak. Hipertiroidili bireylerde asıl sorun metabolizmanın hızlı olması ve bireyin zayıflayarak bağışıklığının düşmesi. Bu kişilerin diyetlerinde mutlaka C, E ve A vitaminlerinin yanında antioksidan içeriği yüksek besinlere yer vermesi gerekmektedir ki bağışıklık sistemi güçlü olabilsin. Hipotiroidide bahsettiğim iyottan zengin besinler azaltılmalıdır.
HASHİMOTO TİROİDİ
Hashimoto tiroidi, otoimmün yani vücudun kendi kendine geliştirdiği bir rahatsızlıktır. Mekanizma şöyledir: Vücudumuz bazen tiroid bezini sanki bir yabancı maddeymiş gibi algılar ve ona karşı antikor üretir. Aynen vücudumuza giren bir organizma gibi. Oluşan antikorlar tiroid bezine ulaşır ve tiroid dokusunu zedeler. Kandaki hormon düzeyi ilk başta yüksek olup sonra düştüğü için teşhisi koymak biraz vakit alabilir. Gerekirse dışarıdan tiroid hormonunu verilir. Bu bazen 3 ay, bazen 9 ay, bazen de ömür boyu uygulanabilir. Belirtileri saptamak zordur. Tiroid bezinin testleri arasındaki düzensizlik ve uyumsuzluğa bakılarak teşhis edilebilir. Ve Türkiye’de çok yaygın olup neredeyse her üç kadından birinde görülür. Tedavisi ise duruma göre hormon replasmanı, duruma göre iyotlu ya da iyotsuz beslenmedir. Yani tedavide amaç sadece semptomların görülmesini önlemektir.
Sonuç olarak tüm tiroid rahatsızlıklarında ödem görülebilir. Bu yüzden bol su tüketmeyi ihmal etmemek gerekir.