SİNDİRİM RAHATSIZLIKLARINDA BESLENME: MİDE- ÖZEFAGUS(1. BÖLÜM)

Şimdi size neden besleniyoruz diye sorsam komik olur değil mi? Çünkü cevabı hepiniz tarafından biliniyor. Vücudumuzun ihtiyaçlarını karşılamak ve onun için gerekli enerjiyi sağlamak. Bu gerekli enerji kişiden kişiye ve yapılan işe göre değişir tabi. Peki bir yemeği nasıl enerjiye dönüştürüyoruz diye hiç düşündünüz mü? Düşünmüşsünüzdür tabi. Hatta cevabını da çoktan vermişsinizdir. Sindirim sistemimiz ile. Sindirim sistemimiz böylesine önemli bir etkiye sahiptir, evet, hatta bazı diyetlerde neyi ne kadar yediğinizden çok onu ne kadar sindirebildiğiniz yani ne kadar faydalanabildiğiniz birinci kriter olarak gösterilmektedir. Aslına bakarsanız bu yanlış bir düşünce değildir. Yani yediğinizin bir faydası olmayacaksa sadece midenizde yer kaplaması için yemeniz çok da mantıklı değildir. İnsanların sindirme sistemlerinde bazı aksaklıklar, hastalıklar meydana gelebilir. Tabi bu da sindirme oranını değiştirmekle birlikte neler yediğinizi ve ne zaman yediğinizi kısıtlayabilir. “Sağlıkla Beslen”in bugünkü konusunun ne olduğunu anlamışsınızdır. Hadi bölüm bölüm incelememize başlayalım.

 

ÖZEFAGUS (YEMEK BORUSU) HASTALIKLARINDA BESLENME

a)Akalazya

Özefagusun alt kısmındaki düz kasların  çalışmasını sağlayan sinir ağlarında oluşan bir bozukluk sonucu ortaya çıkar. Sonuçta besinler mideye yeterince geçemediğinden özefagusta birikmeye başlar ve yenilen yemeğin istemsiz ağza geri gelmesi, ağrılı yutma (odinofaji), özefagusun genişlemesi (dilatasyon), ağrı ve uzun dönemde malnütrisyon gibi belirtilere yol açar. Akalazya hastalarının beslenmelerine çok dikkat etmesi gerekmektedir. Hastaların beslenme tedavilerinin ilkeleri genel olarak az posalı ve yumuşak besinlerin verilmesi, öğün sayısının 6 ile 8 arasına çıkarılması, her lokma sonrası bir miktar su içilmesi, gazlı içecekler gibi şikayetlerin arttığı besinlerin diyetten çıkarılması, mideyi rahatsız eden koyu çay, kahve, alkol, bazı baharat türleri ve sirkeden kaçınılması ve çok sıcak veya soğuk besinlerin tüketilmemesi şeklinde sıralanabilir. Yemekleri iyi çiğnemek ise semptomları azaltmaktadır. Uzun dönem akalazya hastalarında ise malnütrisyon yani beslenme yetersizliği görülebileceğinden enteral beslenmeye geçilebilir.

 

b)Reflü

Gastroözefagial reflü hastalığı (GÖRH) mide içeriğinin özafagüsa kaçması şeklinde tanımlanabilmektedir. Bu içerik özefagusu önce tahriş etmekte sonra mukozada ödem benzeri yaralar oluşturabilmektedir. Özellikle Türk toplumunda yaygın görülür.Normalde yemek sonrasında kısa süreli görülebilir. Ancak bu kaçmaların süresi ve etkisi arttıkça hastalık haline gelir. Mide fıtığının olması, koruyucu mekanizmaların işlevini yitirmesi ve mide asit salınımının fazla olması gibi sebepleri olsa da yapılan çalışmalarda obezitenin ve abdominal yağlanmanın da GÖRH’e neden olduğu ortaya çıkmıştır. Bu rahatsızlıkta beslenme en önemli role sahiptir. Temel olarak yine koyu çaydan, kahveden, acıdan ve baharattan, karbonatlı içeceklerden, asitli herhangi bir besinden ki bunlara turunçgil ve domates gibi besinler de dahil ve aşırı tuzdan kaçınmak gerekir. Ara öğünleri mutlaka yapmak ve su tüketimini yemekle birlikte olmayacak şekilde ara öğünlere kaydırmak gerekir. Yemekleri ise daha çok proteinden ve sağlıklı yağlardan zengin seçmeliyiz. Kullandığımız yastığı da 15-25 cm yükseltmek bizim uyurken rahat olmamızı sağlayacaktır

MİDE RAHATSIZLIKLARINDA BESLENME

a)Gastrit

Gastrit, mide mukozasının akut ya da kronik olarak yüzeysel erozyonlara uğraması sonucu oluşur. Akut sebepler daha çok alkol, çay, kahve ve çok acılı ya da baharatlı yemeklerin tüketilmesidir. Ayrıca besin zehirlenmeleri ve bazı alerji durumları da akut gastrite neden olabilmektedir. Kronik gastrit ise protein, A, E ve C vitaminlerinin yetersiz alınması, genetik faktörler ve bağışıklık sistemindeki yetersizlikler sonucu ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak gastrit ağrı, dolgunluk hissi, bulantı-kusma, ishal gibi semptomlara neden olur. Gastritte sigara, alkol, acı ve baharatlar gibi semptomları arttırıcı etkenler hayattan çıkarılmalıdır. Yemekler düzenli, az az ve yavaş yavaş yenilmelidir. Eğer hastaneye başvuracak kadar şiddetli semptomlarınız varsa midenin dinlenmesi için parenteral yani damar yolu ile besleme uygulanabilir.

 

b)Ülser

Peptik ülser, sindirim kanalında asit içeren mide salgısının herhangi bir mukoza tabakasına temas etmesi ile oluşan bir rahatsızlıktır.  Peptik ülser özefagus alt ucunda, midede ve duedenumda görülebilir.Peptik ülser karında ağrı, özellikle yemek sonrası kusma, ağızdan ve anüsten kan gelmesi, bulantı ve yanma gibi belirtiler gösterebilir. Beslenme tedavisinde ise yemek saatlerinin belli ve düzenli olması, rafine karbonhidratların olumsuz etkileri olduğundan şekerin azaltılması, doku onarımı için proteinden zengin beslenilmesi ve olumlu etkilerinden dolayı özellikle bitkisel yağ tüketiminin arttırılması gibi ilkeler yer alır. Bu ilkeler dışında bazı besinlerin ülser ile ilişkisi bulunmaktadır. Örneğin süt ülser hastalarında asidi geçici olarak tamponlayıcı etki gösterse de içerdiği kalsiyumun gastrik asidi artırıcı etkisi bulunmaktadır. O yüzden günde en fazla iki su bardağı süt tüketilmelidir. Aynı zamanda diyetin içerdiği tuz miktarı artınca gastrik ülserde artmaktadır. Bu nedenle tuz arttırılmamalıdır. Bir de reflü için çözünülebilir posa denilen sebze, meyve ve yulaf kepeğinde bulunan posa türünün olumlu etkileri vardır. Posa özellikle duedonal ülserin tekrarlanmasını önlemektedir.

 

Sindirim sisteminin sadece özefagus ve mideden oluşmadığının farkındayım, ancak yazı daha fazla uzayıp sıkıcı bir hale gelmesin diye burada yazıyı kesmek zorundayım. Sindirim sisteminin ikinci yazısında yani bağırsak bölümünde yine “Sağlıkla Beslen”de görüşmek üzere.

SİNDİRİM RAHATSIZLIKLARINDA BESLENME: MİDE- ÖZEFAGUS(1. BÖLÜM)

Şimdi size neden besleniyoruz diye sorsam komik olur değil mi? Çünkü cevabı hepiniz tarafından biliniyor. Vücudumuzun ihtiyaçlarını karşılamak ve onun için gerekli enerjiyi sağlamak. Bu gerekli enerji kişiden kişiye ve yapılan işe göre değişir tabi. Peki bir yemeği nasıl enerjiye dönüştürüyoruz diye hiç düşündünüz mü? Düşünmüşsünüzdür tabi. Hatta cevabını da çoktan vermişsinizdir. Sindirim sistemimiz ile. Sindirim sistemimiz böylesine önemli bir etkiye sahiptir, evet, hatta bazı diyetlerde neyi ne kadar yediğinizden çok onu ne kadar sindirebildiğiniz yani ne kadar faydalanabildiğiniz birinci kriter olarak gösterilmektedir. Aslına bakarsanız bu yanlış bir düşünce değildir. Yani yediğinizin bir faydası olmayacaksa sadece midenizde yer kaplaması için yemeniz çok da mantıklı değildir. İnsanların sindirme sistemlerinde bazı aksaklıklar, hastalıklar meydana gelebilir. Tabi bu da sindirme oranını değiştirmekle birlikte neler yediğinizi ve ne zaman yediğinizi kısıtlayabilir. “Sağlıkla Beslen”in bugünkü konusunun ne olduğunu anlamışsınızdır. Hadi bölüm bölüm incelememize başlayalım.

 

ÖZEFAGUS (YEMEK BORUSU) HASTALIKLARINDA BESLENME

a)Akalazya

Özefagusun alt kısmındaki düz kasların  çalışmasını sağlayan sinir ağlarında oluşan bir bozukluk sonucu ortaya çıkar. Sonuçta besinler mideye yeterince geçemediğinden özefagusta birikmeye başlar ve yenilen yemeğin istemsiz ağza geri gelmesi, ağrılı yutma (odinofaji), özefagusun genişlemesi (dilatasyon), ağrı ve uzun dönemde malnütrisyon gibi belirtilere yol açar. Akalazya hastalarının beslenmelerine çok dikkat etmesi gerekmektedir. Hastaların beslenme tedavilerinin ilkeleri genel olarak az posalı ve yumuşak besinlerin verilmesi, öğün sayısının 6 ile 8 arasına çıkarılması, her lokma sonrası bir miktar su içilmesi, gazlı içecekler gibi şikayetlerin arttığı besinlerin diyetten çıkarılması, mideyi rahatsız eden koyu çay, kahve, alkol, bazı baharat türleri ve sirkeden kaçınılması ve çok sıcak veya soğuk besinlerin tüketilmemesi şeklinde sıralanabilir. Yemekleri iyi çiğnemek ise semptomları azaltmaktadır. Uzun dönem akalazya hastalarında ise malnütrisyon yani beslenme yetersizliği görülebileceğinden enteral beslenmeye geçilebilir.

 

b)Reflü

Gastroözefagial reflü hastalığı (GÖRH) mide içeriğinin özafagüsa kaçması şeklinde tanımlanabilmektedir. Bu içerik özefagusu önce tahriş etmekte sonra mukozada ödem benzeri yaralar oluşturabilmektedir. Özellikle Türk toplumunda yaygın görülür.Normalde yemek sonrasında kısa süreli görülebilir. Ancak bu kaçmaların süresi ve etkisi arttıkça hastalık haline gelir. Mide fıtığının olması, koruyucu mekanizmaların işlevini yitirmesi ve mide asit salınımının fazla olması gibi sebepleri olsa da yapılan çalışmalarda obezitenin ve abdominal yağlanmanın da GÖRH’e neden olduğu ortaya çıkmıştır. Bu rahatsızlıkta beslenme en önemli role sahiptir. Temel olarak yine koyu çaydan, kahveden, acıdan ve baharattan, karbonatlı içeceklerden, asitli herhangi bir besinden ki bunlara turunçgil ve domates gibi besinler de dahil ve aşırı tuzdan kaçınmak gerekir. Ara öğünleri mutlaka yapmak ve su tüketimini yemekle birlikte olmayacak şekilde ara öğünlere kaydırmak gerekir. Yemekleri ise daha çok proteinden ve sağlıklı yağlardan zengin seçmeliyiz. Kullandığımız yastığı da 15-25 cm yükseltmek bizim uyurken rahat olmamızı sağlayacaktır

MİDE RAHATSIZLIKLARINDA BESLENME

a)Gastrit

Gastrit, mide mukozasının akut ya da kronik olarak yüzeysel erozyonlara uğraması sonucu oluşur. Akut sebepler daha çok alkol, çay, kahve ve çok acılı ya da baharatlı yemeklerin tüketilmesidir. Ayrıca besin zehirlenmeleri ve bazı alerji durumları da akut gastrite neden olabilmektedir. Kronik gastrit ise protein, A, E ve C vitaminlerinin yetersiz alınması, genetik faktörler ve bağışıklık sistemindeki yetersizlikler sonucu ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak gastrit ağrı, dolgunluk hissi, bulantı-kusma, ishal gibi semptomlara neden olur. Gastritte sigara, alkol, acı ve baharatlar gibi semptomları arttırıcı etkenler hayattan çıkarılmalıdır. Yemekler düzenli, az az ve yavaş yavaş yenilmelidir. Eğer hastaneye başvuracak kadar şiddetli semptomlarınız varsa midenin dinlenmesi için parenteral yani damar yolu ile besleme uygulanabilir.

 

b)Ülser

Peptik ülser, sindirim kanalında asit içeren mide salgısının herhangi bir mukoza tabakasına temas etmesi ile oluşan bir rahatsızlıktır.  Peptik ülser özefagus alt ucunda, midede ve duedenumda görülebilir.Peptik ülser karında ağrı, özellikle yemek sonrası kusma, ağızdan ve anüsten kan gelmesi, bulantı ve yanma gibi belirtiler gösterebilir. Beslenme tedavisinde ise yemek saatlerinin belli ve düzenli olması, rafine karbonhidratların olumsuz etkileri olduğundan şekerin azaltılması, doku onarımı için proteinden zengin beslenilmesi ve olumlu etkilerinden dolayı özellikle bitkisel yağ tüketiminin arttırılması gibi ilkeler yer alır. Bu ilkeler dışında bazı besinlerin ülser ile ilişkisi bulunmaktadır. Örneğin süt ülser hastalarında asidi geçici olarak tamponlayıcı etki gösterse de içerdiği kalsiyumun gastrik asidi artırıcı etkisi bulunmaktadır. O yüzden günde en fazla iki su bardağı süt tüketilmelidir. Aynı zamanda diyetin içerdiği tuz miktarı artınca gastrik ülserde artmaktadır. Bu nedenle tuz arttırılmamalıdır. Bir de reflü için çözünülebilir posa denilen sebze, meyve ve yulaf kepeğinde bulunan posa türünün olumlu etkileri vardır. Posa özellikle duedonal ülserin tekrarlanmasını önlemektedir.

 

Sindirim sisteminin sadece özefagus ve mideden oluşmadığının farkındayım, ancak yazı daha fazla uzayıp sıkıcı bir hale gelmesin diye burada yazıyı kesmek zorundayım. Sindirim sisteminin ikinci yazısında yani bağırsak bölümünde yine “Sağlıkla Beslen”de görüşmek üzere.