SARISIYLA KIRMIZISIYLA(!) KANTARON

Şimdi bi durup düşünün. Bir yıl önceki hayatınızla şimdiki aynı mı? Bir yılda neler değişti hayatınızda? Veya kimler geldi geçti? Belki de çok önemli kararlar aldınız geçtiğimiz yıl. Hayatınızı hiç olmadığı kadar değiştirdiniz belki. Bunları bilemem net olarak. Sadece tahmin benimkisi. Ama şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki hayatınıza giren her şey bir parça değiştiriyor sizleri. Olumlu ya da olumsuz. Ben bugün olumlu tarafları ele alacam. Tahmin edeceğiniz üzere kendi alanım üzerinden. Yani besinlerle. Bir yıl önce beyninizin bir köşesinde tuttuğunuz besinlerle şimdikiler aynı mı? Yoksa sizinle birlikte onlar da mı değişti? Geçen her gün yeni bir besinle karşılaşıyoruz, okuyoruz, öğreniyoruz.  Öğrendikçe daha çok istiyoruz onu hayatımızda. Sanki yıllardır eksikliğini hissetmişiz gibi. Daha önceki yazılarımda böyle konuklarım olmuştu. Bugün de öyle bir konuğum var. Son günlerde adını sıkça duyduğunuz kantaron bugün yazımda. Piyasada sarısını da kırmızısını da bulmak mümkün. Bu yazımda ikisinden de söz edecem. Konumuz uzun o yüzden vakit kaybetmeyelim.

 

İlk önce sarı kantaron ile başlayalım. Sadece renginin sarı olmasından kaynaklı bi ön ad konulmuş. Yetişmek için öyle özel bir iklim falan da aramaz. Balkanlar’da, Avrupa’da ve Anadolu’da yaygın bir biçimde bulunmaktadır. İklim ayırt etmez de güneşli tepeleri ayrı bir sever. Genelde 50 ile 80 santimetre boylarına ulaşan otsu bir bitkidir. Çok eski devirlerde kutsal bir bitki sayılırmış. Şeytanı kovmak ve havayı kutsamak için kullanılırmış. O etkilerini bilmem de hakikaten ilaç gibi özellikleri var bu bitkinin. En yaygın kullanım şekli yağı ve çayı. Yağı dediysem aklınıza hemen yemekler filan gelmesin. Zira sarı kantaron yağı genelde bir krem ya da losyon olarak kullanılıyor. Bu yağı da şu şekilde elde edebilirsiniz; taze ya da kurutulmuş kantaron yapraklarını, çiçekleri ve saplarıyla birlikte bir kavanoza koyun. Sonra üzerine bulabildiğiniz en doğal zeytinyağını ekleyin kavanoz dolana kadar. Kavanozun ağzını sıkıca kapattıktan sonra kavanozu günde 2-3 saat güneş gören bir yerde 2 ya da 3 ay bekletin. Günde bir kez de güzelce çalkalamayı unutmayın. Sürenin sonunda yağın renginin kırmızımsı bir renk aldığını göreceksiniz. Bu da size kantaron yağınızın hazır olduğunu belirtecektir. Tarifi de aldığımıza göre geçelim faydalarına. Öncelikle doğal bir antiseptik yani mikrop öldürücüdür sarı kantaron yağı. Yaralarınızın enfeksiyon kapma riskine karşı doğrudan yaraya uygulanır. Yaraların iz bırakmasını da engeller. Çünkü hücre yenilenmesini hızlandırır. Cildimizde oluşan bir diğer istenmeyen durum da güneş yanıkları. Sarı kantaron yağını yanıklarda da kullanabilirsiniz. Sarı kantaron yağı cildinizin her türlü sorununa iyi gelmeyi kendine amaç edindiği için tabi ki açık yaraları da es geçmiyor ve damarları büzüştürerek kanamaları durduruyor. Hemoroidten pişiğe, romatizmadan sedefe bir çok derde devadır kantaron yağı. Kullanım şekli de hep aynı. Doğrudan masajla uygulamak. Bir de çayı var demiştim ya, o da migren ve ishale iyi geliyor. Hatta menopoz dönemlerinde rahatlama sağlıyor. Hazırlanışı yeşil çay gibi. Hem pratik hem faydalı.  Etken maddeleri ise bilindiği kadarıyla; Hypericin, Hyperin. C vitamini, tanen, guerticin ve uçucu yağlardır.

 

Gelelim kırmızısına. Aslında tam da kırmızı değil gibi. Daha çok pembe ama nedense öyle demişler. Kırmızısı Türkiye ve Avrupa’da bolca bulunur. Güneş doğunca açılır, batınca kapanırlar. Ancak bataklık bölgelerinde küme halinde bulunur. Diğer yerlerde hep dağınıktır. Yine sarı kardeşi gibi çayı ve yağı kullanılabilinir. Aynı şekilde hazırlanır. Yağı farklı olarak şeker ve kolesterolün düzenlenmesine ve sivilcelerin temizlenmesine yardımcı olur. Kırmızısının yağı mide ve karaciğere de faydalıdır.

Her iki çiçeğin yağını da balla karıştırıp doğrudan tüketmek mümkün. Ama böyle bir kullanım söz konusuysa günde en fazla 1 tatlı kaşığı tüketilmelidir. Yine de açık tenli bireyler ciltlerine sürüp çok fazla güneşte gezmemelidirler. Bi de tabi nadir de olsa alerji durumu olabilir. Avrupa’da hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarla hamilelerin doktor gözetiminde kullanılması önerilmektedir. Onun dışında bilinen bir yan etkisi yoktur.