KABUĞUNUN ARKASINDAKİ KRALİÇE: MANGOSTAN

  Dünya’nın çok büyük olduğunun farkındasınız değil mi? Her ne kadar aksi anlamda bir mecazı olsa da siz aldırmayın. Sonuçta 510.100.000 km²’lik bir alandan bahsediyoruz. Bu alanda yazlar her zaman sıcak ve kurak, kışlar her zaman soğuk ve yağışlı geçmiyor. Hatta her yerde sabah Güneş doğup batmıyor. Yani her türlü canlı için aranılan iklim özellikleri mutlaka bulunuyor Dünya’da. Ama uzak ama yakın… Bugünkü konuğumun özel ihtiyaçları var ve bu yüzden her yerde yetişmiyor. İhtiyaç listesinin başında iklim koşulları geliyor.  O yüzden bu konuğumuza ultra tropik diyebiliriz. Buna bağlı olarak da sınırlı bir bölgede yetiştiriliyor. Adı her ne kadar mangostan  olsa da insanlar söylenişinin kaba ve zor olduğunu düşünerek “meyvelerin kraliçesi” gibi kulağa da hoş gelen bir isim türetmişler. Size her ne kadar ilginç gelse de benim mangostan ile tanışıklığım ergenlik çağlarıma dayanır. Bir tanıdığımızın vasıtasıyla kendisini soframızda ağırlamıştık. O dönemde tadını çok beğendiğim söylenemez çünkü o güne kadar yediğim hiçbir şeye benzemiyordu.  Ergenlik işte. Ama şimdi olsa faydalarından dolayı kendimi alıştırmaya ve dolabımdan eksik etmemeye çalışırdım. Faydaları demişken faydalarından biraz bahsetsek mi? Peki konuyu biraz daha genişletip özelliklerinden, anavatanından, tüketiminden filan da konuşsak mı? Evetse buyrun. başlıyoruz.

 

Mangostanın anavatanı Malaya ve Sunda Adaları’dır. Yetişmesi için iklim kadar sabır da önemlidir çünkü ancak 10 yılda kendini gösterir. Kendisi meyve olarak çok ilginç bir meyvedir. Kahverengi-bordo ya da mor diye nitelendirilebilecek çok kalın bir kabuğa sahiptir. Bu kısmı yenmez tabi. İçinde küçük ve aynı mandalina ya da sarımsak gibi dilimlenmiş bir kısım bulunur. İşte bu kısım yenir ve olaya yenebilme açısından bakacaksak yenemeyen kısım yenebilen kısımdan çok daha fazladır. O beyaz kısmının da tadını tarif edemem ama kıvamını ve formunu tarif edebilirim. Görünümü aynı sarımsak gibidir, hatta ben de ilk sarımsakvari bir şey sanmıştım, ama kıvamı krema gibi. Ağzınıza attığınız anda eriyor. Çiğnemeye gerek kalmıyor. Tabi yenebilen kısmı az diye hiç yabana atılacak bir meyve değildir çünkü o küçük kısmın çok ciddi bir özelliği vardır. Xanthone diye bir madde duymuş muydunuz bilmem. Bu madde çok güçlü bir antioksidan. İnflamasyona karşı ve dolayısıyla kansere karşı bir koruma sağlar. İnsanın immün sistemine destek olur. Antioksidan çok önemli ama sadece xanthone’nun arkasına sığınmayan bir meyvedir de. Mineral olarak kalsiyum. demir, bakır, sodyum, potasyum, çinko ve magnezyum içermektedir. Vitamin olarak da C, B1, B2, B3, B4, B6, B9, B12 ve A vitaminlerini ihtiva emektedir. Ayrıca mangostan cilt sağlığını da korumakta ve sorunları gidermektedir.

 

Elbette ki oldukça fazla yararı olan bu meyvenin bir takım yan etkileri de mevcut. Çalışmalar, yüksek ksanton içeriğine sahip bu meyvenin normal kan pıhtılaşmasını etkileyebileceğini gösteriyor. Bu sebeple mangostan, kan sulandırıcı ilaçlarla etkileşime geçebileceğinden bu tür ilaçlar kullananların bu meyveyi tüketirken aşırıya kaçmamaları gerekmektedir. Yaz aylarında, taze şekilde tüketebileceğiniz bu meyveyi, meyveli tatlılarınızda veya içeceklerinizde rahatlıkla kullanabilirsiniz. Bir de sınırlı bölgelerde yetiştiği için tropik meyvelerin en pahalılarından biridir.

KABUĞUNUN ARKASINDAKİ KRALİÇE: MANGOSTAN

  Dünya’nın çok büyük olduğunun farkındasınız değil mi? Her ne kadar aksi anlamda bir mecazı olsa da siz aldırmayın. Sonuçta 510.100.000 km²’lik bir alandan bahsediyoruz. Bu alanda yazlar her zaman sıcak ve kurak, kışlar her zaman soğuk ve yağışlı geçmiyor. Hatta her yerde sabah Güneş doğup batmıyor. Yani her türlü canlı için aranılan iklim özellikleri mutlaka bulunuyor Dünya’da. Ama uzak ama yakın… Bugünkü konuğumun özel ihtiyaçları var ve bu yüzden her yerde yetişmiyor. İhtiyaç listesinin başında iklim koşulları geliyor.  O yüzden bu konuğumuza ultra tropik diyebiliriz. Buna bağlı olarak da sınırlı bir bölgede yetiştiriliyor. Adı her ne kadar mangostan  olsa da insanlar söylenişinin kaba ve zor olduğunu düşünerek “meyvelerin kraliçesi” gibi kulağa da hoş gelen bir isim türetmişler. Size her ne kadar ilginç gelse de benim mangostan ile tanışıklığım ergenlik çağlarıma dayanır. Bir tanıdığımızın vasıtasıyla kendisini soframızda ağırlamıştık. O dönemde tadını çok beğendiğim söylenemez çünkü o güne kadar yediğim hiçbir şeye benzemiyordu.  Ergenlik işte. Ama şimdi olsa faydalarından dolayı kendimi alıştırmaya ve dolabımdan eksik etmemeye çalışırdım. Faydaları demişken faydalarından biraz bahsetsek mi? Peki konuyu biraz daha genişletip özelliklerinden, anavatanından, tüketiminden filan da konuşsak mı? Evetse buyrun. başlıyoruz.

 

Mangostanın anavatanı Malaya ve Sunda Adaları’dır. Yetişmesi için iklim kadar sabır da önemlidir çünkü ancak 10 yılda kendini gösterir. Kendisi meyve olarak çok ilginç bir meyvedir. Kahverengi-bordo ya da mor diye nitelendirilebilecek çok kalın bir kabuğa sahiptir. Bu kısmı yenmez tabi. İçinde küçük ve aynı mandalina ya da sarımsak gibi dilimlenmiş bir kısım bulunur. İşte bu kısım yenir ve olaya yenebilme açısından bakacaksak yenemeyen kısım yenebilen kısımdan çok daha fazladır. O beyaz kısmının da tadını tarif edemem ama kıvamını ve formunu tarif edebilirim. Görünümü aynı sarımsak gibidir, hatta ben de ilk sarımsakvari bir şey sanmıştım, ama kıvamı krema gibi. Ağzınıza attığınız anda eriyor. Çiğnemeye gerek kalmıyor. Tabi yenebilen kısmı az diye hiç yabana atılacak bir meyve değildir çünkü o küçük kısmın çok ciddi bir özelliği vardır. Xanthone diye bir madde duymuş muydunuz bilmem. Bu madde çok güçlü bir antioksidan. İnflamasyona karşı ve dolayısıyla kansere karşı bir koruma sağlar. İnsanın immün sistemine destek olur. Antioksidan çok önemli ama sadece xanthone’nun arkasına sığınmayan bir meyvedir de. Mineral olarak kalsiyum. demir, bakır, sodyum, potasyum, çinko ve magnezyum içermektedir. Vitamin olarak da C, B1, B2, B3, B4, B6, B9, B12 ve A vitaminlerini ihtiva emektedir. Ayrıca mangostan cilt sağlığını da korumakta ve sorunları gidermektedir.

 

Elbette ki oldukça fazla yararı olan bu meyvenin bir takım yan etkileri de mevcut. Çalışmalar, yüksek ksanton içeriğine sahip bu meyvenin normal kan pıhtılaşmasını etkileyebileceğini gösteriyor. Bu sebeple mangostan, kan sulandırıcı ilaçlarla etkileşime geçebileceğinden bu tür ilaçlar kullananların bu meyveyi tüketirken aşırıya kaçmamaları gerekmektedir. Yaz aylarında, taze şekilde tüketebileceğiniz bu meyveyi, meyveli tatlılarınızda veya içeceklerinizde rahatlıkla kullanabilirsiniz. Bir de sınırlı bölgelerde yetiştiği için tropik meyvelerin en pahalılarından biridir.