Kendisi için bir fenomen diyebiliriz şu aralar. Çünkü neredeyse her kozmetik üründe ve gıda takviyesinde rastlamak mümkün. Tıpkı bir zamanlar altın çilek adıyla büyük çıkış yapan ashwagandha ve daha niceleri gibi şimdi de sıra onda. Kimden mi bahsediyorum? Tabi ki aloe veradan. Kendisini şu sıralar yol kenarında süs olarak da, yastığınızın dokusunda da bulabilirsiniz. Ama bu sebeplerden ötürü konuğumuz değil, cilt sağlığının yanında çeşitli içecekler ve gıda takviyeleri ile de evimize konuk olduğu için bu bitki bugün bizim konuğumuz. Peki madem evimize bu kadar rahat girebiliyor, daha yakından tanımamız gerekmez mi?
Aloe vera, “medikal aloe” ve “çöl zambağı” gibi güzel olarak nitelendirilebilecek isimlerle de, “fil safrası” ve “yanmış bitki” gibi garipsenebilecek isimlerle de adlandırılmış tarih boyunca. Kökeninin Sudan olduğuna inanılmaktadır ve 6000 yıldan fazla süredir kullanıldığı bilinmektedir. En iyi sıcak ve kuru iklimlerde yetişir. Hindistan ve Afrika başta olmak üzere yoğun olarak çorak bölgelerde yetişir. Suya gereksinimi az olduğun ya köksüzdür ya da kökleri çok kısadır. Zambakgiller familyasının bir üyesidir ve yaklaşık 400 tür aloe vardır. Aloe vera A, C, E, B12 ve B9 vitaminleriyle; kalsiyum, magnezyum, krom, bakır, selenyum, manganez, potasyum, sodyum ve çinko minerallerini içerir. Bunların yanında 8 tane enzim ile glikoz ve fruktoz da içerir. Aloe vera zaten yapraklar halinde satılmıyor ve doğrudan tüketilmiyor. O yüzden önemli olan içeceklere ve besin takviyelerine katılan aloe vera özü, yani suyu. Aloe vera suyunun bu içeriklerin tümüne sahip olduğu söylenemez. Ayrıca dikkat edilmesi gereken bir nokta da vardır. Aloe vera yapraklarının iç kısmında sarı renkli bir madde, yani sütü bulunur. Bu sütün günde 1 gramın üzerinde tüketilmesi kramplara, böbrek ve bağırsak sorunlarına, düzensiz kalp atışlarına ve hatta zehirlenip ölüme bile yol açabilir. Bu yüzden USDA güvenlik amacıyla 2002 yılında aloe vera sütü içeren ürünlerin reçetesiz satışını yasakladı. Özellikle hamile kadınlar bu sütten uzak durmalıdır; çünkü bu süt uterusta kontraksiyonlara neden olarak düşüğe neden olabilir. Aynı zamanda IBD ve Crohn’s gibi bağırsak rahatsızlıklarına sahip olanlar bu sütün semptomlarını arttırdığını belirtmiştir.
Aloe veranın sütü ayrılarak elde edilen jel tüketilebilir ve cilt sağlığı için kullanılabilir. Bu jelin antioksidan içeriğinden dolayı yararlı etkileri de olabilir. Ancak ürünlerde genelde jel ile birlikte sütü de kullanılmaktadır. O yüzden ürün etiketlerine ve içeriğine dikkatli bakmak gerekmektedir.
Kendisi için bir fenomen diyebiliriz şu aralar. Çünkü neredeyse her kozmetik üründe ve gıda takviyesinde rastlamak mümkün. Tıpkı bir zamanlar altın çilek adıyla büyük çıkış yapan ashwagandha ve daha niceleri gibi şimdi de sıra onda. Kimden mi bahsediyorum? Tabi ki aloe veradan. Kendisini şu sıralar yol kenarında süs olarak da, yastığınızın dokusunda da bulabilirsiniz. Ama bu sebeplerden ötürü konuğumuz değil, cilt sağlığının yanında çeşitli içecekler ve gıda takviyeleri ile de evimize konuk olduğu için bu bitki bugün bizim konuğumuz. Peki madem evimize bu kadar rahat girebiliyor, daha yakından tanımamız gerekmez mi?
Aloe vera, “medikal aloe” ve “çöl zambağı” gibi güzel olarak nitelendirilebilecek isimlerle de, “fil safrası” ve “yanmış bitki” gibi garipsenebilecek isimlerle de adlandırılmış tarih boyunca. Kökeninin Sudan olduğuna inanılmaktadır ve 6000 yıldan fazla süredir kullanıldığı bilinmektedir. En iyi sıcak ve kuru iklimlerde yetişir. Hindistan ve Afrika başta olmak üzere yoğun olarak çorak bölgelerde yetişir. Suya gereksinimi az olduğun ya köksüzdür ya da kökleri çok kısadır. Zambakgiller familyasının bir üyesidir ve yaklaşık 400 tür aloe vardır. Aloe vera A, C, E, B12 ve B9 vitaminleriyle; kalsiyum, magnezyum, krom, bakır, selenyum, manganez, potasyum, sodyum ve çinko minerallerini içerir. Bunların yanında 8 tane enzim ile glikoz ve fruktoz da içerir. Aloe vera zaten yapraklar halinde satılmıyor ve doğrudan tüketilmiyor. O yüzden önemli olan içeceklere ve besin takviyelerine katılan aloe vera özü, yani suyu. Aloe vera suyunun bu içeriklerin tümüne sahip olduğu söylenemez. Ayrıca dikkat edilmesi gereken bir nokta da vardır. Aloe vera yapraklarının iç kısmında sarı renkli bir madde, yani sütü bulunur. Bu sütün günde 1 gramın üzerinde tüketilmesi kramplara, böbrek ve bağırsak sorunlarına, düzensiz kalp atışlarına ve hatta zehirlenip ölüme bile yol açabilir. Bu yüzden USDA güvenlik amacıyla 2002 yılında aloe vera sütü içeren ürünlerin reçetesiz satışını yasakladı. Özellikle hamile kadınlar bu sütten uzak durmalıdır; çünkü bu süt uterusta kontraksiyonlara neden olarak düşüğe neden olabilir. Aynı zamanda IBD ve Crohn’s gibi bağırsak rahatsızlıklarına sahip olanlar bu sütün semptomlarını arttırdığını belirtmiştir.
Aloe veranın sütü ayrılarak elde edilen jel tüketilebilir ve cilt sağlığı için kullanılabilir. Bu jelin antioksidan içeriğinden dolayı yararlı etkileri de olabilir. Ancak ürünlerde genelde jel ile birlikte sütü de kullanılmaktadır. O yüzden ürün etiketlerine ve içeriğine dikkatli bakmak gerekmektedir.